Mesaj 1

Attığın mermiye dikkat etmezsen, o sekip, düşman bildiğin yerine, bir yakınını yaralayabilirsin!. Daha da beteri, kendi beynine zarar verebilirsin; ki bunun telâfisi de mümkün olmaz!.

Dünyalığını ve çıkarlarını “DİN”e tercih edenin başı “MEKR”den kurtulmaz!

Dilin yaraladığı “dîl”in sahibi vardır!. Pahâsını ağır ödetir!.

Mesaj 2

Allah, yakîne erdireceklerine yanlışlarını ve perdelerini fark ve idrak ettirir; tövbeyi nasip eder.

Takdirinde gaflet olan ise, ilmine yüz çevirip; duygularıyla yaşamını cehennem etmeye devam eder…

Sonra da a’mâ olarak âhırete intikâl eder!.

Mesaj 3

Dün yaptıklarınızdan pişmanlık duyuyorsanız; bugün aynı hataları tekrar etmeyiniz.

Yarın pişmanlık duyup üzüleceğiniz ya da yanacağınız şeyleri iyi düşünüp, bugün onları yapmaktan kaçınınız!.

Kaybetmekten korktuğunuz şeylerleri oyuna sokmayınız.

Yarın pişmanlık duymayacağınız şekilde, yaşadığınız günü değerlendirmiyorsanız, yanmanız son bulmayacak demektir.

Yer ehli duygularıyla, semâ ehli aklıyla yaşayandır!.

Mesaj 4

“Ya olduğun gibi görün; ya da göründüğün gibi ol" diyen Mevlâna Celâleddin, ikiyüzlülüğün ne kadar yanlış olduğunu idrak ettirmek istemiştir.

İnsanlar hakkında başka türlü düşündüğü halde, onların yüzüne başka görünüp davranan, gönlünde nifak taşımaktadır. Nifaksa şirkten bir cüzdür!

Güvenmediğin insanla aynı mekânda bulunmamak, münafıklıktan çok daha evlâdır.

Mesaj 5

Babası oğluna bir torba çivi verir ve ona kontrolunu, sabrını her kaybettiğinde ceviz sandığının üzerine bir çivi çakmasını söyler. Birinci gün çocuk tam 37 çivi çakar.

Haftalar ilerledikçe çocuk kendini kontrol etmeyi öğrenir ve daha az çivi çakmaya başlar. Nitekim haftalar ilerledikçe, kendini kontrol etmesinin sandığa çivi çakmasından daha kolay oldugunun farkına varır. Her çivi çakılmadığı günün sonunda durumu babasına bildirir.

Bu defa baba oğluna, kendini kontrol ettiği her günün sonunda sandıktan bir çivi sökmesini ister.

Haftalar geçer, çocuk, hem sabır hem de kendini kontrol etmenin idrakiyle, tüm çivileri sökmüş olur ve babasını çağırır.

Babası çocuğun elinden tutar ve sandığın yanına götürüp ona şöyle der:

-Bak oğlum, çok çalıştın ve artık kendini kontrol ederek sandığın üzerinde delik açmamayı öğrendin!…

Ancak, sandığın üzerindeki deliklere bir bak!. Hiç bir zaman o delikler kapanmayacak ve eskisi gibi olmayacaklar.

Her sabırsızlığın, duygusal tepkimen karşındaki kişinin yufka yüreğinde böyle onulmaz yaralar oluşturur. Ne kadar özür dilersen dile, o yara daima orada duracaktır. Sözlü bir saldırı da en az fiziksel bir saldırı kadar yara verir!.

Oysa arkadaşlarımız bizim için mutluluktur, bizi güldürürler, başarı için cesaretlendirirler, bize dikkatli bir kulak sunarlar ve kalplerini bize açmaya her zaman hazırdırlar.

SOKRATES

Mesaj 6

Yüzmilyonlarca yıllık kâbir âleminizde yalnızca sevenlerinizin dalgalarını alacaksınız, dalkavukların değil.

Parayla satın alamayacaklarınızla olmaya bakın!

Mesaj 7

Şüphecilik ve vehim yaşamınızı cehennem ederken; araştırmacılık, sorgulama, ilim ile cennetinizi genişletir. Allah`a Yâkin elde etmenin yolu gaflet ehliyle dostluktan geçmez!

Bir gün "TEK"lik kokularıyla sarhoş olup, ertesi gün beşeriyet batağında çırpınmaktan, kurtulup; gönlü "TEK"lik seyrinde dâim kılmak gerek!.

Mesaj 8

HIRS,kendisine verileni değerlendiremeyenin, “DAHA”sını istemesidir!.

ŞÜKÜR, nimeti veren olarak görmektir! Verenin ardında bir veren düşünmek ise ŞİRK!

NANKÖR, ilmin gereğini yaşamayandır!.

En kötü AVUNTU, ilmin dedikodusuyla avunup, onu yaşamına geçirmemektir!.

Duygularının ördüğü KOZAdan çıkamayana gâfil derler.

KOZANLA gitmeyi göze alacak kadar mı...... ?

Mesaj 9

Gökte Güneş`in tutulması değil; İlim ve mantık ışığının tutulması insanın geleceğini karartır!. Güneş tutulmasının da, bu ışık ile bir bağlantısı vardır! Güneş tutulumunun hemen akabinde gelen bir tür dalgalar, özellikle doğum haritası üzerindeki güneş üstüne rastlıyorsa, beyinde ŞOK etkisi yaparak, daha sonraki süreç içinde yanlış yorumlar ve önemli mantık hatalarına yol açar!. Güneş tutulumunu gören bölgede yaşıyorsa, herkes, kendi beyin açılımına GÖRE, bu tesirlerden etkilenir. Muhakkak ki bu durum Allah`ın yaratmış olduğu mekânizmanın işleyişi ve SİSTEMİN (sünnetullah) sonucudur.

Mesaj 10

Kurân’ı Kerîm, “La ilâhe….” derken; bir takım insanların, kendilerini “İlâh”iyât ÇI” olarak nitelemeleri ne düşündürücüdür!.

“İlâh iyât” fakülteleri mi olmalıdır; “DİNİ BİLGİLER Fakültesi” mi?

Türkiye’de ve Dünya’da “ilâhiyâtÇI” olmayan ne kadar “Dinî Bilgiler uzmanı” var acaba?

Herkes, kendi lâyığını mı seçer dersiniz?

Mesaj 11

Mukallit, söylenmişleri ve “dün”ü tekrar ederek yaşayıp, kendisi “OKU”yamayandır!.

Muhakkik, “Kitab”ı “OKU”yarak, söylenmemişleri dile getirendir. Biri eskiyle avunur; biri yeniyi keşfeder.

Allah sistem ve düzenini yani “sünnetullah”ı "OKU"yan, sistemin açıklanmamış taraflarını açıklar; mukallit ise dünün mecâzlarıyla ömür tüketir..

Kişinin hâli, ilminin dışa vurmasıdır. Ya, ilmi doğrudur, hâli de yerindedir; ya da hâli yanlıştır, ilim de yanlıştır!.

Kişi idrâkının sonucunu yaşar. Eğilen testiden içindeki dökülür yalnızca!.

Mesaj 12

İlme göre doğru olan, çok zaman sana göre yanlış olabilir. Hayâlinde, kendi çevresinin oluşturduğu şartlanmalarına göre yarattığı evliya tasavvurundan arınamayan, pek çok zaman, karşısındaki gerçek "velî"yi inkâr eder!.

Sorun, kendi hayâlinde, veri tabanına göre yarattığın, tanrı, peygamber, velî tanımlarından arınamamanda; “Allah”, “Rasulullah” ve “veli” isimlerinin işaret ettiği anlamları kavramamış olmandadır!.

Mesaj 13

Yanlışa yola açan bakış açısı korunduğu sürece, yanlışın veya hatanın telâfisi mümkün değildir!

Yitirmekten değil, yitirmekten dolayı karşınıza gelecek faturasından endişelenin!.

Şartlanmanız, duygularınız veya yanlış değer yargılarınız nedeniyle ortaya koyduğunuz fiilin uzanacağı sonuçları düşünemiyorsanız, sıkıntılarınız, yangınlarınız asla son bulmaz.

Sonuçları düşünülmeden ve getirecekleri hesaplanılmadan atılan adımların çoğunlukla telâfisi olmaz!… Çünkü, onlar makas değiştirmeye yol açar!.

Sistemde ise geri dönüş imkânsızdır!.

Yazık o kişiye ki, dünyada bırakıp gidecekleri ve bir daha hiç beraber olmayacakları yüzünden, ebedî hayatın getireceği ebedî nimetleri teper!.

Yavru kuş, timsahın, duyguların olmasın!… Sana zarar verecek olanı dışarıda değil, bilincinde ara!

Kimse, senin kendine verdiğin zararı, sana veremez!.

Mesaj 14

Kul azmayınca belâ nâzil olmaz... Allah bizlere hidâyet ihsan buyursun... Kurunun yanında nîce yaşlar da yanıyor!

Birkaç kişinin tamah ve hırsızlığı binlerle insanın yaşamına son verir... Yüzbinlerce insan haksız kazanç peşinde hak-hukuk tanımazsa sonuç ne olur?

Buna da göz yumulursa, o zaman, "Allah daha beterinden korusun" diye dua etmekten başka çare kalmaz!.

Tüm dostlarıma Allah`tan selâmet ve sıkıntıyı aşmada kolaylık niyaz ederim...

İbret alalım, ıslâh olalım, selâmet bulalım... Beterinden Allah korusun cümlemizi...

Mesaj 15

Dünya yaşamı, senaryoyu Yazanın hükmüdür.

Akıllı insan, olmuşun tartışmasını bırakır; içinde bulunduğu sıkıntıdan çıkmanın çarelerini arar.

Karşınızdakinin hükmünü değiştirtmeye kalkmayınız!. Onunla bunu tartışmayınız dahi!.

O öyle istiyorsa; peki, deyip; kendi yolunuzu yeniden düzenleyiniz!.

Akan sudan ibret alınız… Karşısına kaya çıkınca, yolunu değiştirip ilerlemesine devam eder!.

Herkes, takdirindekine ulaşmak için, gerekeni yapmaktadır…

Nasibi olan, nasibini almak için; nasipsiz olan da elindeki nimeti tepmek için, gerekeni yapmaktadır!.

Siz hak bildiğiniz yolda, tek başınıza kalsanız da imanınız istikâmetinde yolunuza devam ediniz!.

İlmi tepen, gafleti seçmiştir!.. Tercihinin sonuçlarını yaşamaya da mahkûmdur!.

Mesaj 16

Ölümün soğuk nefesini hissettirdi yüz binlerle, milyonlarla insana; bir gece aniden...

Onbinlerle insanı bir anda çekip alıverdi yanına!

Âhiretlerini veripte satın aldıkları dünyalıkları çıkıverdi ellerinden!… Belki imanları kaldı ellerinde, belki o bile değil!.

Aniden geliverdi!. Şimdi çok sevdikleri bile yanlarında değil!

Umutları vardı gece yatarken... Yarınları vardı... Yapacakları; hayalleri vardı... Hepsi tuz buz oldu aniden!.

Evsiz, ailesiz, üstsüz-başsız yüzbinler!.

Hâlâ mı dünyalık için kavga... Hâlâ mı dünyalık için kırgınlık?

KARA BULUTLAR başladı çiselemeye!

İbret almayanların başına gelecek, daha büyük belâlar var herhalde!.

Mesaj 17

Anlayış özürlüler, kapsamını fark edemedi bu uyarıların:

"Biz hiç bir memleketi uyarıcıları olmadan helâk etmemişizdir... Uyarı=hatırlatma olur; biz zâlimler değiliz..." (Şuara:208-209)

"Biz, Rasul bâ`setmedikçe, azap edici olmadık..." (İsra:15)

Ahmakların, "Nebi" ve "Rasul" kelimelerinin anlamlarını farsça ve mecusi anlayışına dayalı göktanrıya bağlı "peygamber" kelimesiyle örtmelerinden beri; çok önemli bir sır ulaşılmaz derinliklerde kayboldu gitti!.. Bu yüzden de, "uyarılar ve nereden geldikleri" fark edilemez oldu!.

Bâtının, özün, hakikatin, sistemin seslenişi, bir mekân veya kişiyle kayıtlanmaksızın âşikâr olduğunda, "Risâlet" işleviyle karşılaşmıştır o toplum ya da fert!.

“RASÛL”ün uyarıcı; uyarıcının, RASÛL olduğunu; “Allah seslenişine” aracılık ettiğini algılayamamışlardır anlayışı kısıtlılar!.

“Nübüvvet” son bulmuştur; ama “Risâlet” yani “Allah’ın uyarısı” kıyâmete kadar devam eder… Buradaki “Risâletin” anlamı “Nübüvvet” değildir.

Dolayısıyla, Allah uyarısı, o topluma veya ferde, dâima, önceden bir isim veya resim altında ulaşır!.

Bu, dünyadaki her toplum veya fert için dahi böyledir. Bu uyarıyı önemsemeyenler ise, sonuçlarına çok acı şekilde katlanmak zorundadır!.

“Eğer biz onları, ondan (Rasûl uyarısından) önce azâb ile helâk etseydik, elbette şöyle derlerdi:

-Rabbimiz keşke bize bir râsul irsâl etseydin de, biz de bu zillet ve rüsvaylığa düşmeden önce, senin yaratmış olduğun sistem ve düzeni dikkate alarak yaşasaydık!” (Ta-Ha:134)

Mesaj 18

RÜŞVET kangreni olmuş bedenler, bir de “memurin muhâkemât” ile ilaçlara karşı dokunulmazlık kazanmışsa…

İnsanlar, hakları olan veya olmayanı RÜŞVET ile alabiliyor; para ya da güç-zor dilediğini yaptırabiliyorsa…

Bu toplumdan yayılan düşünce dalgaları, kara bulutlardaki yıldırımların oluşmasına yol açan dalgaları üreterek; paratonerlik yapıyorlar demektir yeryüzünde!. Doğa ve insan bütündür; sürekli birbirini etkilemektedir!

Dolu inerken, iyi-kötü ayırımı yapmaz tüm bölgeye yağar!.

Batıdaki, depremden alır yaptıklarının karşılığını; doğudaki de başka şeylerden… Herkes ortaya koyduğu fiillerinin sonuçlarını yaşayacaktır!.

Belâ nâzil olduğunda yapılacak iş, sabır; öncesinde ise, alabildiğine tedbirdir!.. Tedbir alabiliyorsan, bu takdirinde olduğu içindir!. TEVEKKÜL yazısını okuyunuz.

Her toplum, kendi seçimi olan başındakilerin, yönetiminin sonuçlarını ve güzelliğini yaşar! Toplum ağaçtır, yönetenleri meyvesi!

___________________________

Arzu edenler bu yazıyı Ahmed Hulûsi’nin “Sistemin Seslenişi 2” kitabından okuyabilirler.

Mesaj 19

Dün gitti, asla geri getiremeyeceksin!.

Yarının neler getireceğini ise, hiç bilemezsin!

Yaşadığın an ise, sonraki süreçte ya cennetini, ya da cehennemini oluşturuyor!.

Kavgayı bırak, sevmeyi öğren!… Kayıtlamadan kayıtlanmadan!

Kayıt cehennemdir, anla bunu!

Farz varken, sünnetle kendini aldatma!… Depremzedeler varken, paranı UMRE’ye harcaman vebâldir!.

Karşındakine hizmetin Allah’a kulluk; ona nefretin, Allah’a isyan olduğunu fark etmeye çalış!.

Biz bugün varız, yarın yokuz!… Yarına ne eser bırakıyorsun arkanda, insanların seni anacağı; ve hayır dua edeceği?

Mesaj 20

Bahane, gerekçe, vesile ne olursa olsun, 40 bin civarında insan uyudular ve bir daha uyanamadılar!.. Gözlerini açıp tekrar göremediler eşlerini, kardeşlerini, çocuklarını…

Tüm hayâllerini umutlarını yitirmiş bir halde; yepyeni bir dünyada buldular kendilerini bir anda!

Yüzbin insan evsiz malsız mülksüz çırılçıplak ortada kaldı!…

Hayat böylesine acı gerçek ve ibretlerle bize birşeyler anlatmaya kalkarken; hâlâ yarın elimizde olmayacak, hatta belki de geride kalanlara bile yaramayacak şeyleri biriktirmek için tüm zamanlarımızı harcar da; KESİN GİDECEĞİMİZ ortama zaman ayırmak suretiyle hazırlanmazsak; yemin ederim ki orada hiç acıyanımız olmayacaktır!.

Hâlâ yarınların getireceklerini fark edemeyenler, algılayamayanlar, söylenenleri felaket tellallığı olarak niteleyenler; neye meydan okumakta olduklarının idrakında olmadıkları için, ummadıkları bir anda, çok üzüleceklerdir.

Mesaj 21

“Akıllı odur ki, başa geleceği görür”!… Demişti bir zamanlar biri…

Bilmiyorum hâlâ görebiliyor mu, başına gelecekleri…

“Rüzgâr esmeye başladığı zaman yağmurun geleceğini anlarsınız değil mi?”; diye sormuştu Hz. İsa, 2000 yıl öncesinde insanlara…

Bilmiyorum, acaba fark edebilmiş mi bu gerçeği insanlar!…

Uyarıcılar her kisvede uyarırken insanları; ahmaklar hâlâ, herşeyin eskiden beri gelmekte olduğu gibi, devam edeceği sanısındalar!. Geminin karaya çıktığını fark etmeden danslarına devam ediyorlar!

Gök kararıyor; yer depreniyor; anlayışı kıtlar, saz çalıyor diyorlar!

Kangrenin ilacı olmadığını bile öğrenmemişler; yalnızca cüzdan ya da sex için yaşayanlar!

Toplum tüm kademeleriyle hakketti fırtınayı… Yanlışlarda ısrarla.. Rüşvetle yaşamayı, ehil olmayanları başına seçmeyi sürdürmekle… Elbette kuru da yanacak yaşın yanında!

Şimdi artık, ağlama sızlanma zamanı değil!.

Başını sokacak emin bir delik; kurtaracağın iman peşinde olmaya bak! Zira tüm âkiller seziyor, ya da görüyor başa gelecekleri!.

Bu gerçeği inkâr edenleri de, koy kendi hâline!… Bulsunlar aradıklarını!..

Olmayacak arkalarından, ağlayanları!.

Mesaj 22

Astroloji, kehânet değildir!.

Planetlerin açıları, geçmiş deneyimler ışığında, yorumlayabilenlerine enteresan bilgiler verebilir. Meselâ, bir depremi oluşturabilecek 7 Eylül 21.30; veya 16 Eylül 15.30 tarihlerindeki açılar sert ve tehlikeli olarak nitelendirilebilir… Ama o sert açı nereyi vurur; ya da şiddeti nedir konusunda fikir vermek mümkün değildir!… Ayrıca bu anlardaki etkileşimin sonuçlarının, aynı anda değil; takip eden birkaç gün içinde açığa çıkacağı da göz ardı edilmemelidir.

Şu gerçek fark edilmelidir ki; düz tepsi dünya üzerinde yaşayan insanlar değiliz; ve evren bizim için, çevremizde dönmüyor!

Evrensel bir mekanizma yaratılmış ve o mekanizmaya tâbi olarak yaşıyoruz!. Tanrıyı yargılayan anlayışı kıtlardan olmaktan vazgeçmek gerek!.

Mesaj 23

Tanrıyı yargılayan anlayışı kıtlardan olmaktan vazgeçmek gerek!. Kimse kimseyi cezalandırmıyor!

Her kişi veya toplum, elleriyle yaptıklarının, beyinleriyle ürettiklerinin sonuçlarını yaşıyor yani karşılığını alıyor!.

Kötülüğün manyetizması kötülüğü çeker; onlardan ayrılmayanlar da aynı şeyleri paylaşır!. İyiliğin manyetizması da iyileri çeker; yanlarındaki de aynı şeyi paylaşır.

Haramla (rüşvet), büyümüş neslin belki kendi günahı yoktur; ama bu şu gerçeği değiştirmez; o kişiler farkında olmadan zehirle beslenenin âkıbetine uğrar!.

Unutmayın, gökte Tanrı yok, niye diye hesap soracağınız!. Yaratılmış evrenin varoluş sistem ve düzen ve mekânizmasına tâbisiniz!.

Mesaj 24

Zordur olan-bitenden razı olmak… İman ister!

Lâfıyla değil, mahiyetinin idrakıyla ve hazmıyla iman!…

Kafanda yarattığın ve “ALLAH” ismiyle etiketlediğin tanrına iman, kolaydır… Senin fikrine uygun gelmeyince de olaylar, onu kolaylıkla yargılayabilirsin!…

Ama mercimek kadar aklınla, evrenin “e”sini dahi kavramamışken…

Evrenin Yaratanını yargılamaya kalkman, senin beyninin ve eserlerinin psikiyatristlerin inceleme alanına girdiğini gösterir…

Eğer birazcık gerçekleri görmek, anlamak ve kendi yaşamını ona göre düzenlemek gibi bir arzun varsa, içinde yaşadığın sistemi fark etmeye çalış… Sistemin gereği olan “tedbir”i terkedip; hayâlindeki tanrına bırakırsan işini, görürsün sonunu!

Yarın bakarsın, deprem olur; öbürgün sel ya da ayaklanma, isyan!.. Dünyada çeşitli ülkelerde bunlar hep olageliyor!… Ve olup bitenler içinde, nîce kurular da yanıyor yaşlar yanında!

Sen bunlarla kafanı yorup, “dünyalığımı nasıl kurtarırımla” gününü tüketirsen; yarın sana da isabet edecek olan ölüm

sonrasında, kendine çok yazık edersin… Acıyanın da olmaz!

Gel bu olanlardan ibret al ve biraz kendine dön!

Uyaranı göremiyorsan söyleteni fark et!…

İş işten geçmeden!

Mesaj 25

Allah “ismi” ile işaret edileni anlamamış olanların, içinde yaşadıkları düzen ve sistemi yani “DİN”i kavramış olmaları kesinlikle mümkün değildir!… Bu durumda, içinde yaşadıkları günleri, olayları değerlendirmeleri de asla mümkün olmaz!.

İnsanlar, içinde yaşadıkları sistem ve düzeni anlamadıkları için de ne eşlerinin hakkını verirler; ne işlerinin hakkını verirler; ne de aşlarının haklarını verirler!.

Hayâlî dünyalarının, evrensel gerçeklerle bütünleşmediğini fark ettikleri zaman da iş işten geçmiş olur!.

Bunlar bir gerçektir ki, ancak huzur ve saadete ermesi dilenilmiş olanlar tarafından idrâk edilebilir.

Mesaj 26

Şaşkın ördek misâli, doğa mı, kader mi, Allah mı, deyip; labirentte yolculuğa devam ediyoruz…

Genetik ilminin getirdiği sonuçlardan haberi olmayan, gök tanrı kulları, hâlâ yukarıda oturan ve tükenmez kalemiyle anbean olayların akışına göre kader yazan tanrı baba hayâl ediyorlar!.

Ezelde takdir edilmiş olanın aşikâre çıkmakta olduğu; beşeri değer yargılarının, Allah indinde yalnızca bir “hiç” ifade ettiği ne zaman fark edilir acaba?

Her birey ve toplum, kendi elleriyle yaptıklarının sonuçlarını yaşar!… Kurunun yanında yaş da yanar!.

Mesaj 27

Deprem geçti… Bedenler veya beyinlerdeki çok şeyi de yıkarak!.

Kozmik-melekî etkiler tesirlerini güçlü göstermeye başladı…

Yaraların sarılmasına yardımcı olanlara ne mutlu…

Plüton-Uranüs-Neptün-Şiron sohbet ediyorlar aralarında; güçlü ve beklenmedik devrimler hakkında!..

Basıncı arttırıyorlar Bir’ileri… Arttırmaktan başka çareleri de yok!.

Depremden sonra; basıncın yükselmesi, bir kasırgayı mı oluşturur acaba?…

Kasırga nerelerde, ne tahribat yapar?…

Floyd kasırgası USA`da 2 milyon insanı etkiledi.

Kasırganın nelere yol açabileceğini yanlış hesaplıyor orta doğu zihniyeti!.

Sonuçların yanlış hesaplanması acaba nelere mâl olur?

Göreceğiz…

Mesaj 28

O kadar AHMAKtı ki…

900 sayfalık binlerce kişili romanı okuduktan sonra hükmünü verdi:

-Bu roman kendi kendini yazmış!… Bu romanın bir yazarı yoktur!.

Mesaj 29

-Esen rüzgârdan, bulutların birikmeye başlamasından yağmurun geleceğini anlarsınız değil mi?… Diyordu 2000 sene öncekilere Hz. İsa…

-Esen rüzgârdan, toplanan kara bulutlardan esecek kasırganın büyüklüğünü nasıl anlamıyorsunuz?… diyor 2000 sene sonrakilere A. Hulûsi…

Anlayışlar ne kadar gelişmiş 2000 senede insanlarda!!!…

Mesaj 30

Seyrettiğiniz film ve oyunların senaryoları, figüranların üzerine mi kuruluydu; yoksa baş rollerdekilerin mi?

Oyunların senaryoları, figüranların arzularına göre mi gelişiyor veya değişiyordu; yoksa başrole verilen istikamet doğrultusunda mı oyun ilerliyordu?

Baş rollerdekiler, figüranlara mı tâbi idi, yoksa senaryoya mı?

Baş rol oyuncular ile figüranlar arasındaki ilişki ve iletişim neye göre düzenlenmekte?

Figüranların birbirini veya başrol oyuncularını suçlaması, onlar hakkındaki hangi göstergeyi ortaya çıkartır?

Soru çok…

Ya cevaplar?…

Mesaj 31

Anlatırsınız….

“Anladım”; der, yola çıkar!…

“Anladım”; der, bambaşka bir yola çıkar!!!

“Anladım”; der; ve tamamen ayrı bir yorum ve değerlendirmede bulunur!…

“Anlayamadım”; der, tekrar açıklama ister…

Tekrar açıklarsınız, gene “anlamadığını” görürsünüz…

Sonra tekrar…

“Haaaaa anladım”, der sonunda; bakarsınız, kendi kafasındakini anlattığınıza etiketlemiş!…

Ve anlarsınız ki, dağdaki kulübeye çekilmeniz gerekli!… Yollara düşersiniz!…

Mesaj 32

Takdir edilen yaşanacaksa….

Bir deli kuyuya bir taş atar; kırk akıllı çıkaramaz!.

Hasbelkader, bir yere gelmiş üç-beş kişi, milyonlarca insanın göğünü karartır!.

Kararan gök ise, milyonların yaşaması gerekeni getirecektir!.

Üç-beş piyon yalnızca görevini yapmıştır; yaptıklarının sonucunu yaşayacaktır elbet!… Ama bu, hiç bir zaman milyonların kararan göğünü aydınlatmaz!

Ameliyat masasındayken, KEŞKE kangren olmasaydım, diye yakınmanın faydası yoktur!

Gerçekçi ve objektif değerlendirme yapabilmek ender insanlara verilmiş olan bir nimettir.

Mesaj 33

Zeki insanlar, geçici dünya menfaatleri peşinde koşarlar!..

Hırslıdırlar!. Doyumsuzdurlar! Kriterleri, insanların beğenisi ve alkışlarıdır!. Beyinlerinde ördükleri kozanın sonuçta bilinçlerine ne getireceğini idrak edecek akıldan da yoksundurlar!

Akıllı insanlar, ebedî yaşamı esas alarak, içinde bulundukları günleri bu esasa göre değerlendirirler… Siyâset, para vs. gibi geçici dünyalık çıkarlar umurlarında değildir!.

Amaçları günbegün kozalarını kalınlaştırmak değil, Allah’a ermelerine engel olan kozalarından kurtulmaktır!.

Herkes ne için yaratılmışsa, kendisine takdir edilenin, yolu da kolaylaştırılmıştır.

Mesaj 34

Karşınızdakini suçlamadan önce kendinizi onun yerine koyup; onun penceresinden olaya bakarak değerlendirme yapabiliyor musunuz?

Olgun kişi, kendini, karşısındakinin yerine de koyarak olayı değerlendirebilen insandır.

Bugün, birilerine karşı dün yaptıklarınızdan pişmanlık duymaktaysanız; aynı şekilde, yarın da, bugün yaptıklarınızdan, pişmanlık duyabilirsiniz!.

İlmin ve aklın yolundan ayrılarak; davranışlarını duygusallıkla düzenliyenler, bu tutumlarını değiştirmedikçe sıkıntıdan kurtulamazlar.

Mesaj 35

Yarınınızı görmek istiyorsanız, yaşadığınız güne bakın!...

Yarın, bugün yaptıklarınızın sonuçlarını yaşayacaksınız!.

“Yarın”lar “dün”lerin getirisidir!ér.

Yaşadığınız “an”ın hesap sonucudur “yarın”lar.

Düşünün ki, bugün, “dün” yaptıklarınızın iyi veya kötü sonuçlarını yaşıyorsunuz.

Bugününüzün de, yarın, “dün” olacağını farkederek; yaşamınıza ona göre yön vermeye; elinizdekileri bu gerçeğe göre değerlendirmeye bakınız.

Mesaj 36

Bedbaht o kişidir ki, âhırette beraber olmak istediği kişiyle, kafaca dünyada beraber olma imkânı olduğu halde, pahasını ödemekten kaçınarak, bu imkanı teper!

Mutlu odur ki, sevdiğiyle beraber olmak uğruna bedelini öder!.

Bedbaht, ebedi saadeti terkedip birkaç saniyelik dünya nimetiyle iktifa eder!.

Mutlu, ebedi yaşamı düşünerek, sayılı saniyelerin gamıyla, zamanını boşa geçirmekten imtina eder!.

Sayılı ve sonluyu, sonsuza değişenlerden olmaktan Rabbime sığınırım!.

Mesaj 37

Fikrin değil, kişinin dedikodusu olur!.

Akıllı insan, ilmi ve aklı kadarıyla fikrin eleştirisini yapar!.

Kişinin eleştirisi olan gıybet, yalnızca, edenini değil dinleyeni de kozasına hapseder ve dahi kozasını kalınlaştırır!.

Kişiye saygısı olmayanın Allah’a da saygısı olmaz!

“Seyr”i elde edememiş veya elinden kaçırmış olanın, tek meşgalesi dedikodu olur!

Dünyada insanın niye varolmuş olduğunu fark edemeyenler, günlerini Allah’ı tanıma ve erme ilmiyle değil, birbirleriyle çekişmeyle tüketirler!.

Her gününü, sana ebedî hayatında yararlı olacak yeni bir ilim öğrenerek değerlendiremiyorsan, ancak perdeni kalınlaştırmakla meşgulsün, demektir.

Mesaj 38

“Şükür”, sana nimet verene gülücük yapıp, teşekkür ederim, demek; yarın da, hepsini inkâr anlamında defterinden silercesine yüz çevirmek değildir!.

“Küfür” de kızıp karşındakine sövmek değildir!.

Şükür nimeti vereni görüp, ona minnet duymaktır!

Bir gün “küfür”, diğer gün “şükür” ise değer ifade etmez!

Şükredebilenin, küfrü olmaz!...

Küfürden arınmayanın da şükrü olmaz!.

Küfür vereni inkâr etmektir!... Aldığını değerlendirmemektir!... Verilende, vereni görememek yüzünden, verenden perdelenmiş olmaktır!.

Ne dildekidir “şükür”; ne de dildekidir “küfür”!

Mesaj 39

İnsanın inandığı, yaşadıklarıdır... Herkes, inancının sonuçlarını yaşar!…

Aptal, karşısındakinin sözlerine bakarak onu değerlendirir; akıllı, karşısındakinin davranışlarıyla onu değerlendirir!.

Karşısındaki açık gerçekleri değerlendirmeyip, hayâlindekinin peşinde koşan, hem elindekini yitirir hem de hayâlindekini!.

İşinin, eşinin, aşının hakkını vermek, tasavvuf dedikodusuyla ömür tüketenlerin değil, onu yaşayanların hâlidir!.

Ailesinde huzuru olmayanın Allah’la da huzuru olmaz!.

Karşısındakini veya çevresinde bulunanların hakikatini değerlendiremeyenlerin, gece hayâlleri kendilerine hüsrandan başka bir şey getirmez!.

İbadetleriniz yapınız; ama beraber olduklarınızın hakkını vermekten asla geri kalmayınız; gerçeği yaşamak istiyorsanız!… Velev ki henüz Hakikatı kavrayamamış olsanız bile!.

Mesaj 40

Bal yiyenler var…

Kavanozunu yalayanlar var…

Bal yiyenleri duyup, dedikodusuyla ömürlerini tüketenler var!

Bal yiyenler, yemeye devam ediyorlar…

Kavanoz yalamanın bal yemek olduğunu sanıp; çevrelerindekileri de buna inandırmağa çalışan saf kişiler ile, bunlara inanan anlayışı sınırlılar var!…

Bal yiyenlerin dedikodusunun, kendilerine bir şey kazandıracağını sanan; ya da bu dedikoduyla kendini teselli ve tatmin edenler var…

Dünya dönmeye ve sırası gelen yeni boyutta yerini almaya devam ediyor.

Siz bunlardan hangi sınıftasınız; sorguladınız mı kendinizi?

Kendisini çevresine, keşif veya fetih ehli “velî”, “uyarıcı”, “mehdi” gibi empoze eden körler, acaba yarın öte boyutta ne hâlde olacaklar?

Bu aldatış ve aldanışın sonuçları nasıl yaşanacaktır?

Table of Contents