Mesaj 17
Anlayış özürlüler, kapsamını fark edemedi bu uyarıların:
"Biz hiç bir memleketi uyarıcıları olmadan helâk etmemişizdir... Uyarı=hatırlatma olur; biz zâlimler değiliz..." (Şuara:208-209)
"Biz, Rasul bâ`setmedikçe, azap edici olmadık..." (İsra:15)
Ahmakların, "Nebi" ve "Rasul" kelimelerinin anlamlarını farsça ve mecusi anlayışına dayalı göktanrıya bağlı "peygamber" kelimesiyle örtmelerinden beri; çok önemli bir sır ulaşılmaz derinliklerde kayboldu gitti!.. Bu yüzden de, "uyarılar ve nereden geldikleri" fark edilemez oldu!.
Bâtının, özün, hakikatin, sistemin seslenişi, bir mekân veya kişiyle kayıtlanmaksızın âşikâr olduğunda, "Risâlet" işleviyle karşılaşmıştır o toplum ya da fert!.
“RASÛL”ün uyarıcı; uyarıcının, RASÛL olduğunu; “Allah seslenişine” aracılık ettiğini algılayamamışlardır anlayışı kısıtlılar!.
“Nübüvvet” son bulmuştur; ama “Risâlet” yani “Allah’ın uyarısı” kıyâmete kadar devam eder… Buradaki “Risâletin” anlamı “Nübüvvet” değildir.
Dolayısıyla, Allah uyarısı, o topluma veya ferde, dâima, önceden bir isim veya resim altında ulaşır!.
Bu, dünyadaki her toplum veya fert için dahi böyledir. Bu uyarıyı önemsemeyenler ise, sonuçlarına çok acı şekilde katlanmak zorundadır!.
“Eğer biz onları, ondan (Rasûl uyarısından) önce azâb ile helâk etseydik, elbette şöyle derlerdi:
-Rabbimiz keşke bize bir râsul irsâl etseydin de, biz de bu zillet ve rüsvaylığa düşmeden önce, senin yaratmış olduğun sistem ve düzeni dikkate alarak yaşasaydık!” (Ta-Ha:134)